Eskiden sinema mı vardı? Yazı vardı, yazı. Tabi ondan önce söz, ondan önce işaret, ondan önce de bakış… Ama bu Sanat’ın âsi kızı Edebiyat’ın hikayesidir.
İnsanlar bir gün “Biz okurken çok sıkılıyoruz, bunları tembel kulaklarımız için seslendirin, çapkın gözlerimiz için canlandırın; sözlü işaretli bakışlı kültürümüze hitap etsin.” dedi ve Tiyatro doğdu. Tiyatroda efsaneler canlandı, Trajedi doğdu. Seyirciler üç üstü çocuk yapıp çoğaldıkça amfileri yetişemez oldu. Bu arada sanatın asi çocuğu Edebiyat altın çağını yaşıyordu. Hiç bir kardeşi saygıda kusur etmiyordu. Ta ki tiyatrodan biri “Hadi bunları filme çekelim sarıp sarıp baştan izleyelim” diyene dek. Ve böylece yedinci çocuk, Sinema doğdu. Doğar doğmaz Edebiyat’a âşık oldu, Edebiyat bu genç ve çıtır kısmeti kaçırır mı? Vakit kaybetmeden evlendiler.
Uzun bir süre Sinema, diğer sanatlar gibi Edebiyat’ın sofrasından beslendi: romanlar filmlere; öyküler kısa filmlere; şiirler kliplere dönüştü. Ve bir gün Sinema, aldattığı karısı Edebiyat’a, “Ben artık çıtır Senaryo’yu seviyorum ayrılıyorum senden!” dedi ve gitti. Artık Sinema, Edebiyat’ın yüzüne bakmıyor, Senaryo ile kırıştırıyor, bundan türeyen çocuklar salonları dolduruyordu. Derken kopyacı korsanlar, piyasayı istila etti, salonları basıp seyircileri kovaladı. Korkudan herkes evine kapandı, televizyonla korsan filmlerle uyuşturdular kendilerini.
Sinema krizdeydi. Artık ne yapsa anında internete düşüyor ve herkesçe paylaşılıyordu, bu yüzden Sinema’nın sigortası attı ve Senaryo’yla arası açıldı. İntikam soğuk yenen bir yemekti. Bunu fırsat bilen Edebiyat yeraltından çıkıp, şımarık Senaryo’yu ziyarete gitti. Burnu büyük Senaryo, bunlara hiç yüz vermediği gibi stüdyodan kovdu. Bunu hazmedemeyen kıskanç ama gururlu Edebiyat, Raskolnikof`un (bkz: Suç ve Ceza) baltasını alarak senaryonun beynini akıttı; çünkü edebiyat aynı zamanda kıskançtı.
Bu aşk cinayetinden sonra Edebiyat vicdan azabı çekmedi, üstüne üstlük merhumun özel efektleriyle kendine senaryo süsü verdi. Popüler kültürden kör olmuş Sinema eve döndüğünde yerdeki kanları film dekoru zannetti, Senaryo kılıklı Edebiyattaki değişikliği ise hiç fark etmedi ve sonuç olarak Sinema Edebiyat evliliği bir şekilde devam etti.
Bir cevap yazın