Hatırladığım ilk meslek tercihim bizim kuşaktaki çoğu çocuk gibi astronot olmaktı daha sonra X-Men’deki Prof. Xavier’e özenip profesör olmak istedim. Xavier’liğimi en iyi fizik alanında yaparım diyip fizik yazacağım dedim. Dediler “oğul fizikte para kazanamazsın, gel aile mesleği mühendis ol, hem benzer dersleri görürsün hem de aç kalmazsın.” Öyle olmadı mühendislik zihnimi dümdüz etti. Ne bilimsel idealizim ne akademik heves kaldı. Profluk hayalimi o zamanlar henüz bozmamış Tübitak popüler bilim kitapları ile korudum. Kaos teorisini keşfettim. (Daha sonra bu alanda iki makale yazacaktım: 1, 2)
2004’te Yeditepe Elektrik Elektronik Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra, Şırnak’ta askere gittim. Jandarma Kısa Dönem Poşet Çavuş olarak askerliği tamamladım. Askerde düşündüm ki bu pozitivistlik, bu lineerlik nereye kadar, dönüşte mutlaka sosyal bilim okumalıyım ki zihnim dengeye kavuşsun. Mühendislikten de kopmayayım diye sıkıntıdan aşağıdaki cihazı yapmıştım.
2007’de kardeşimi sınava çalıştırırken be de sınava girdim ve ikinci lisansım Ankara Üniversitesi Felsefe bölümüne kayıt oldum. Fakat burada başka bir canavar ile karşılaştım: “ezber”. Bu illetin müptelası hocalardan inatla kaldım ve okul bitmedi. Zaten peder eğitim desteğini çekince, hem okul hem part-time iş hayatı olmadı, can havli ile bir bilgisayar kursuna gittim. İşte bu hamle beni ağır sanayi batağından kurtardı. (Daha sonra bu konu hakkında bir çizgi roman yapacaktım.) Fakat zaman geçti. Kadrolu akademik olma (prof’luk) hayali için gereken yasal yaş sınır ile yaşadığım kovalamaca bu ikinci lisans maceram ve aptalca kaçırdığım ALES’ler yüzünden hüsran ile sonuçlandı. Zihnimi Gümüşlük Akademisi ve Matematik Köyü ile onarsam da oradan aldıklarımın ekmek karşılığı yoktu.
Ne mühendisliğin ne de kafamda kurduğum sosyal bilimciliğin içindeydim. Bu durumum en güzel karşılığı looser’lıktı. 35 yaşını aşmamış 10 yıllık tecrübe arayan ve (sözde savunma gerçekte) savaş sanayisi firmalarının uydurduğu ana akım kariyer planlarını takip etmeyen veya edemeyenlerin madalyasını takmıştım. Eğer insanlığa faydalı icatlar yapacaksak mühendislik iyiydi, eğer Sokrates ile Nietzsche‘yi tartıştırıp zihnimizin kapılarını zorlayacaksak felsefe iyiydi. Fakat biri doğrusal diğeri de ezberci gardiyanlar tarafından kitlenmişti. Bu durumda bana çağı yakalayacak ve kapılar açacak güncel bir meslek gerekiyordu. Web-grafik işi aramaya o zaman başladım. Aşağıdaki görsel o zamanlardan kalma. 2011’de sadece foto düzenleme yapabiliyordum.

Yukarıda adı geçen Ankara’nın sembolü ASPAVA için de yıllar sonra bir afiş hazırlayacaktım.
Hamiş: Yazdıklarından da görsellerden de hiç bir şey anlamadım, bunu düz CV dilinden anlat diyorsanız tıklayın.
Ekler
2011.02.26: Evet, aldığım web-grafik eğitimi işe yaradı. Arkadaş Yayınevi’nde web-grafik işi buldum, hatta 2 ay oldu. Illustrator, Photoshop, Dreamweaver ağırlıklı çalışıyoruz ve açıkçası iyi gidiyor, işyerim ağır sanayideyken bıktığım OSTİM’de (kurtuluş yok). Buraya başladıktan sonra işler açıldı? Bir türlü iş kuramayan kurs arkadaşlarım aradı “gel matbaa işi var” diye, yerel bir ajans aradı “yatma evde, kalk bize interaktif CD yap” diye, Bilgeadam aradı “nitelikleriniz iyiymiş size daha iyi bir iş buluruz” diye, Kariyer.net’ten bir firma aylar sonra aradı “grafikerimiz ol” diye… Evet, ben de sizi seviyorum öptüm görüşürüz, dedim ne diyim.
2012.09.28: Hâlâ yayınevindeyim. Hayatımdaki ilk ve en uzun birliktelik bu oldu. Bu zaman zarfında Lynda.com sitesindeki eğitim videolarından çok şey öğrendim. Eskiden “üniversitede hiç bir şey öğretmiyorlar, kurslarda gerçekten öğretiyorlar” derdim. İş yerinde ve internetten öğrendiklerim kursların üstüne kremadan fazlası oldu. After Effects’i keşfettim. Alışık değilim bu kadar okulsuzluğa, uzaktan da olsa iyidir diyip açıköğretim sosyolojiye başladım.
2013.12.08: İş yeri ile yollarımızı ayırdık (kovuldum, çok mu eğitim videosu izledim acaba), yazılıma kaymamı istediler, C# öğrenseydin iyiydi dediler (intihar gibi bir şey istediler yani). Artık ailenizin freelancer’iyim. Tazminatımı yerken okula, DTCF Felsefe’ye döndüm, kalan derslerimi aldım ve yine veremedim, ezberci hocalardan yine 10 ders kaldı, üstüne açıköğretim 2.sınıf başladı. Hiç bu kadar dibe vurmamıştım. Sevdiğim bir filozofun (Alain de Botton’un) derlediği The School of Life serisinin “Kendimize Uygun İşi Nasıl Buluruz” kitabını okudum, düşündüm (yok taşınmadım) ve bana en uygun mesleğin animatörlük olduğuna karar verdim (evet, ilk tercihim astronotluktu ama mantıklı olmak lazım). Madem hayat bana (aşk dahil) tüm kapıları kapattı başlarım aşkına o zaman kendi kapımı tasarlarım dedim. Belki şizofrence ama daha ne kaybedebilirim ki yani?
Bu kararın üzerine çizim kursuna başladım, her şeyin başı çizmek. Umarım, animasyon projelerim için faydası olur ve web-grafik bilgimle birleştirip güzel işler çıkartırım.
2014.04.19: Araştırmalarım sonucunda animasyon için sesin çok önemli olduğunu fark ettim. Civardaki bir stüdyoda ses mühendisliği eğitimine başladım. Bana ses editlemeyi göstersin yeter. İhtiyar Koç‘u buradan öğrendiklerimle ürettim. Çalışma odamı mini bir stüdyoya çevireceğim sanırım. Elektronik müziğin nasıl yapıldığını görünce bu tür benim favorim oldu. Playlist bile yaptım. Hastasıyım EDM’nin.
2014.07.15: Freelancer’lığa devam. Odamı animasyon stüdyosuna çevirdim. Bu dünyanın en zor hedefi hakkındaki öğrendiklerimi Animasyon Günlüğü kategorisinde tutmaya başladım. Hani yolda ölürüm, başkası alır bayrağı devam eder diye. Şu an için iki animasyon (İhtiyar Koç, Dünyanın En Tuhaf Mahluku) yaptım. DETM buradaki yerel bir festivalde yayınlandı. Biraz daha portfolyoluk film yapsam belki bir animasyon stüdyosunda iş bulurum.
2015.09.06: Çizim için Nevart Akademi’ye bir sene devam ettikten sonra Hacettepe Grafik Yüksek Lisansına ve Bilgisayar Animasyonu ve Oyun Teknolojileri Yüksek Lisansına girmeyi hak kazandım. İkisi de önemli ikisine de başladım. Animasyon yolundaki ilk ciddi kilometre taşı Hacettepe oldu. Grafik ve animasyonla yıllar süren alaylı (kurs görmüş bir mühendisim ya) flörtüm resmiyete kavuştu. Bakalım ikili yüksek lisanception’um yürüyecek mi. Açığı kapatmam gerekiyor. Bekle beni Pixar, (tabi ömrüm yeterse).
2016.08.16: Yüksek lisanseption çok zorladı. Yola sadece grafik yüksek lisansı ile devam etmeye karar verdim. İlk sene grafik tasarımdan baya iş çıkardım. Bu sene teze geçeceğim. Ayrıca okulsuzluktan başladığım AÖF sosyoloji nihayet bitti. Ve asıl önemli gelişme (Türkiye’deki durum vahim olunca) yurtdışı okullarını araştırırken rastladığım VFS’ten (Vancouver Film School’dan) kabul aldım. Kabulümdeki en büyük etken şüphesiz Hacettepe grafik tasarımdaki işlerimdir. Neredeyse tüm portfolyomu o işler oluşturdu. Hacettepe’de tezi verdikten sonra Kanada’da Animation & Concept Art alanında eğitim alacağım. Eğer gidebilirsem bu da ikinci büyük kilometre taşı olacak. Evet, Pixar hiç bu kadar yakın olmamıştı. Olcak gibi sanki.
2017.12.25: Kanada VFS’teki ilk dönemim sona erdi. Disney’den Pixar’dan sanatçıları ve en önemlisi bağımsız animatörleri yakından görme fırsatım oldu. Okul Türkiye şartlarına göre pahalı ama verdiği eğitim parasını hak ediyor. Tek sorun buradaki endüstriye entegre olabilecek miyim, belirsiz? Stüdyo sahipleri genelde kendi vatandaşlarına veya çalışma izni olanlara öncelik veriyor. Bakalım bu engeli nasıl aşacağız.
2019.03.02: Kanada macerası bitti. Cinsiyet eşitliği, grafik tasarımı, mühendislik bilgilerimi harmanladığım bir konsept sanatı projesi Freelance Chicken ile onur derecesinde VFS‘ten mezun oldum. Grafik yüksek lisansını bitirmek için yurda döndüm. Sonrası meçhul, bakıcaz.
2020.04.17: Liverpool’dayım. İngiltere’ye Ankara Antlaşması sayesinde 2020 Mart ayında Londra’dan giriş yaptım.
İlk bir ay Londra’da evrak işlerini hallederken tüm dünya Korona hastalığı sebebiyle evlerine kapandı. Krizi bu pahalı şehirde karşılamak yerine ikinci ayımda daha kuzeye Liverpool’a taşındım. Herkes gibi odama kapandım. İş bakıyorum. Evet, Ozart Design Ltd London’da kuruldu şimdi ise Liverpool’da tüm dünyaya grafik hizmeti vermek istiyor.
2020.06.24: Aşağıda ise bugüne dek yaptığım, çoğunluğu hareketli grafikten oluşan animasyonları derledim.
Daha büyük projelerde buluşalım.
2020.09.15: Daha büyük projelerde buluşamadık. Animasyon / motion grafik müşterisi bulamadım. Salgını bahane etmek de istemiyorum, bu fırsatlar nereye gitmiş olabilir diye araştırıyorum. Hedefimi Türkiye’deki Hyper-Casual rüzgarı ile yükselmekte olan bilgisayar oyunu endüstrisine çevirdim. Sonuçta konsept sanatı sadece animasyon ve film için değil, oyun için de içerik üreten bir alan. Bakalım tutacak mı?
2020.10.29: Türkiye’ye dönüş. Olmadı işte n’apalım. Korona ikinci dalgası vurmadan döneyim dedim. Eğer bir şeyler bulamazsam İngiltere operasyonu iptal. Hayallerin peşinde koşmaktan ziyade hayatta kalma meselesine dönüştü artık durum.
İngiltere’deki olayların detayı burada: UK: London Liverpool Girişimcilik Maceram
2021.01.19: Oyun planı tuttu. Türkiye’ye vardığımın ikinci gününde iş teklifi almıştım ve sonuç olarak 2 aydır oyun endüstrisindeyim. Grafik tasarım bilgim UI/UX konusuna kolayca uyum sağlamama yol açtı. Bununla birlikte Unity ve Blender öğrenip 2D artist olarak ayakta kalmaya çalışıyorum. Kendime geleyim bakalım, belki bir de Manchester’ı denerim.
2021.02.08: Bugün farklı paralel evrenlerde yaşayan iki Özgür Serdar’dan biri Manchester uçağı ile İngiltere’ye, diğer ise ISF Studios şirket servisi ile Gölbaşı’na gitti. Bu yazıyı yazan şahıs ise iki yoldan Gölbaşı’nı seçen kişidir (tüm o uçak bileti ayrılan yerin kaporası falan yandı tabi ama olsun). Türkiye’nin şu ana kadar en çok izlenen animasyon filmini yapan bir stüdyodan iş teklifi almak, her şeyden umudumu kestiğim ve UK’ye ikinci kez gideceğim anda büyük sürpriz oldu. Artık “storyborad artist” olarak Rafadan Tayfa’yı yapan gemide tayfalık edeceğim. Umarım güzel işler çıkar. Evet, o ödüller gelecek, ve Pixar diz çökecek.