2018’de VFS’ten mezun olduktan sonra ben dahil tüm yabancı uyruklu sınıf arkadaşlarımın üzerinde bir baskı oluşmuştu, bu okulda okuduysak mutlaka yurtdışında bir iş tecrübesi edinmeliydik; ancak puan bazlı çalışma vizesi sistemi bana tam aksini söylüyordu. Merak edenler bu linke bakabilir: Kanada’nın yaşa göre insan seçme puan listesi. Özetle 20-29 yaş arası ideal göçmenlik yaşı. Bu yaştan uzaklaştıkça puanınız düşüyor. Peki ihtiyarlar? Kimin umrunda!
Gençlik sömürüye karşı en verim alınan güruh olmuştur. Aklın başına geldiğinde ise devletlerin istemediği bir türe dönüşmüş oluyorsun. Bunu anlattım ki Kanada başvurusu için barajı bile yaş (37) haddinden bir kaç puanla kaçırdığımı ve o defteri kapattığımı bilin. Yıl 2020 olmuştu ve bir sene sonra İngiltere de Avrupa birliğinden çıkacaktı, bu şu anlama geliyordu, Ankara Antlaşmasının bitmesine de bir sene kalmıştı. Ankara Antlaşması sadece Türkiye vatandaşlarına özel, Kanada’daki gibi çalışma vizesi puanlamasına girmeden UK (United Kingdom), yani İngiltere’de iş kurma imkanı veriyordu.
Parasal Durumlar
Yeterince vakit geçtiği için artık anlatabilirim. Şimdi herkesin aklındaki ilk soruyu cevaplayalım nerden buldun o parayı? Bundan yıllar evvel bu işleri gerçekleştirebilmek için büyük bir miktar paraya ihtiyaç olduğunu hesapladım. Gereken para miktarı da 2013’e göre 100 bin TL idi bu kazancı elde etmek için loto gibi oyunlardaki kazanma olasılığıma baktım çok düşüktü; fakat Bitcoin diye yeni bir şey çıkmıştı inceledim harika bir icat olduğunu düşünüp yatırım yaptım. Özetlersek o zamanki 5000 TL’lik yatırımım üç yıl içinde 50 kat artarak piyango çıkmış kadar oldu. Ben o yatırımı yaparken Ulusal TV’lerde tek bir ağızdan kripto paraların bir kandırmaca olduğu söyleniyordu. Fakat unuttukları bir şey vardı. Bildiğimiz kağıt para da kandırmacadan ibaretti. Bitcoin’in arkasında tarafsız anonim dijital madenci bilgisayarları varsa, kağıt paranın ardında ise taraflı siyasi merkez bankaları vardı. Neyse işte, bu konuya erken uyandım ve elimde bir miktar para geçti. İlber Hoca’yı dinledim. Bunun yarısını Kanada’daki eğitimi için, diğer yarısını da UK’deki iş kurulumu için harcadım.
Hedefinizden eminseniz ve hesabınızı da iyi yaptıysanız. Para bu zorluklar içinde ilk sırada olmuyor. Paradan defalarca kat değerli şeyler ve karşınıza çıkacak beklenmeyen zorluklar var.
Ankara Antlaşması hakkında bir çok video var. Okudum, izledim, kendi başvurumu yaptım ve kabul aldım. Fakat o zaman bile anlıyorsunuz ki iş dünyasına girdiğinizde herkes sizi yolmak için tezgah kurmuş gelmenizi bekliyor. Sadece danışmanlar avukatlar muhasebeciler de değil paranızı ödemeyen müşteriler de öyle. (Ama zamanında ödemesini yapan müşteriler başımızın tacı.)
London UK

Paradan daha değerli olan şeylerden biri sağlık. İngiltere’ye Mart 2020’de ayak bastıktan sonra Covid-19 henüz ciddiye alınmıyordu. ABD başkanı Trump grip gibi geçeceğini, Birleşik Krallık başbakanı Boris ise kapanmadan en fazla 20000 ölüyle 6 ayda atlatacakları söylüyordu. Hastalık iyice yayıldıktan sonra ikisi de kapanmak durumunda kaldı. Ölü sayıları da an itibariyle [2021/07/25] USA: 626700, UK: 129130 ve artmaya devam ediyor.
UK’deki ilk ayımı Londra’da geçirdim ayılık kira £600 civarında idi. Tüm ofisler kapandığı ve online hizmete de hazır olmadığı için haftalarca şirketimin evrak işlerini yapamadım. Kiraların daha az olduğu bir şehir aradım, her yere hazırdım ve Liverpool’da bir oda buldum, kira £300. Bu sayede kalma masraflarımı yarı yarıya azaltmış olacaktım. Gerekli evrak işlerini halletmem ilk ayın sonunda oldu. Kurduğum şirket self-employed grafik tasarım işiydi. Fakat maalesef giderlerimden fazla bir kazanç sağlayamadım. Bu da şirketin teorik olarak batması anlamına geliyordu. Koff Gökhan gibi daha donanımlı gitseydim işler farklı gelişirdi; ama işte zaman geçiyordu ve antlaşma bitiyordu.
İngiltere’deki anılarıma inanmayıp da daha fazla görsel isteyenler için: My UK Life
Liverpool UK

Liverpool’da boş durmadım “Çayhan ve Cezvi” karakterlerini yarattım. Çayhan da animasyon yapmak isteyen bir çaydanlıktı; ama çaydanlık olduğu için ondan sadece çay yapması bekleniyordu. Kendi dertlerimi anlattığım günlük gibi bir seri olmasını planlıyordum.
Liverpool’da 8 ay süresince karantinada yaşam pek keyifli olmadı. 8 odası da kiraya verilmiş üç katlı bir evde yaşıyordum. Evdeki kiracılardan biri eve 6 kişilik harici arkadaş grubunu çağırıyordu. Korona vakti sabun bile kullanmayan bu ekip yasak olduğu halde mutfakta sigara içiyor ve geç saatlere kadar müzik dinliyordu. Ben de ucuz diye ve sözleşmem de 6 aylık diye gitmek istemiyordum. Uyardım, hiç bir etkisi olmadı bu süreçte hafif hafif buzdolabındaki yemeklerimin aşırıldığını fark ettim. Periyodik olarak bu sürdü. Liverpool şartları için normal mi bu bilmiyordum; ama kim çalıyor bulamıyordum.
Sonra bir gün cep telefonuma mesaj geldi. Banka kartımdan alışveriş yapılmış. Amanınn! N’oluyor derken cüzdanımın çalınmış olduğunu fark ettim. Aynı ekip, ben bahçede (üsteki fotoğrafta, pencerenin dışındaki bahçedeki masada) kahvaltı ederken odama girip cüzdanımı götürmüş. Hemen iptal ettirdim; fakat BRP (British Residency Permit) Kartım da gitmişti. Polis çağırdım “Crime Number” aldım, o numara ile bankaya başvurdum çalınan para geri yattı neyse ki ama cüzdandaki nakit para, TR ve UK kimlik kartlarım artık yoktu. Neyse ki Pasaportum valizdeydi onunla diğer işlerimi halledebildim. Sadece beni soyan üst komşum problem değildi. Onların arkadaşı olan yanımda oturan bir başka belalı çift daha vardı. Onlar da bir kaç ay sonra apar topar taşındılar. Onlar gittikten bir hafta sonra 5 kere polis gelip taşınanları sordu. Artık ne tür bir suç işlemişlerse bana da açıklamadılar. Özetle 8 ayda toplam 7 kez eve polis geldi. Üstüne üstlük ev satılığa çıktı, her hafta emlakçılar anahtarları açıp oda oda gezdiler. Yol geçen hanı gibi bir yerdi anlayacağınız.
Tüm bunlara rağmen hayat standartlarımdan kısıp gayet ucuz bir şekilde yaşamayı çözmüştüm; ancak eğitimini aldığım branşta bir türlü iş bulamıyordum. Upwork gibi sömürü sitelerindeki fiyat kıran ucuz tasarımcılar sayesinde oradan kazanılan gelir geçinmeye yetmiyordu. Zaten bu kadar yolu gelmişken ne mantıkla uzaktan çalışmalıyım ki? Zaten uzaktayım. Fiziki stüdyo görmek istiyordum.
Belki Türkiyeli bir mühendis, UK’de pompacılık, bakıcılık, kasiyerlik, pizza kuryeliği yaparak Türkiye’de kendi mesleğinden daha fazla kazanıyor olabilir; ancak bu bir seçim meselesidir. Türkiye’deki iktidarın ötekileştirdiği insanlar o kadar çaresiz veya ülkelerinden nefret eder hale gelmişler ki, yurda döndüğünüzde size hasetle, enayi veya başarısız gözüyle baktıklarını hissediyorsunuz. Bıraksanız onlar ne işler başaracaktır kim bilir. Kusura bakmayın. Turist olmayarak yurtdışına çıktığınıza göreceksiniz ki yabancı düşmanlığı her yerde var. Bir de buna Türk’ün Türk’e olan düşmanlığı da eklenince gerçekten çok yıpratıcı oluyor. Ülkedeki bölünmüşlük dışarıdaki insanlarımıza da yansıyor.
Ankara TR
İlk dalganın sonu ikinci dalganın başlamasından evvel tatil için Türkiye’ye dönme kararı aldım. Sonra uzatma için UK’ye dönecektim tabii. Ama işler beklediğim gibi olmadı. Korona geçmek bilmedi. Bu sırada Türkiye’de, Peak satışı ile birlikte (hyper-casual) bilgisayar oyunu sektöründe bir rüzgar esmeye başlamıştı. Bu sebeple Türkiye’deki firmalara da konsept sanatçısı olarak başvurmaya başladım. İşin kötü yanı Türkiye’deki firmalar geri dönüş bile yapmıyorlardı. Aşağıdaki animasyonumda bu olaya dikkat çekmiştim.
Haksızlık etmeyelim, Peak gibi kalbur üstü oyun firmaları cevap verdi, mülakat yaptı ama dönüş olmadı. Mülakatlara Liverpool’dan katıldım ama iş olursa Türkiye’ye döneceğim diyordum. İnandırıcı olmadı sanırım.
Sonra döndüm yine başvurularım devam etti. Bir oyun firmasında uzaktan işe başladım, planlarıma göre İngiltere’den de sürdürülebilecek bir işti. Gitmeme bir hafta kala bir iş ilanına denk geldim. Gayet iyi bir stüdyoda storyboard artist aranıyordu. Düşünmeden başvurdum; çünkü iş ararken belli bir süreden sonra artık düşünmeden başvuruyorsun. (Zaten cevap verme olasılıkları da çok düşük oluyor.) Bu sefer şaşırtıcı bir şeklide hemen cevap verdiler, anında fiziksel mülakata geçtik. Stüdyonun mimarisinden gerçekten animasyon yapmaya niyetli oldukları belli olan bir yerdi, tam zamanlı ve gitmeli gelmeli bir iş olacaktı. Öte yandan UK uçak biletimi kalacağım yeri kısaca her şeyi ayarlamıştım. Çünkü yine de güvenmiyordum, son dakikada vazgeçerler ben de ortada kalırım diye rezervasyonlarımı iptal etmiyordum. İlginçtir vazgeçmediler ve Manchester uçağımın olduğu gün Gölbaşı’nda ISF Studios‘ta işe başladım (Yapımcımız İsmail Fidan bu fedakarlığımı!? görse gözleri dolardı eminim :D).
Her ne kadar animasyon ve konsept sanatı açısından yakın alanlar gibi görünse de oyun teknolojileri için TR’de kalmazdım; ama Çayhan’ın hayali olan animasyon için her yerde kalırım. Bunu animasyon günlüğümü okumuş herkes öngörebilir.
Şimdi aşağıdaki tivit’e bir daha bakalım. Kimseyi seçimlerinden dolayı yargılamayalım. Ben mesleğimi yapabileceğim bir yer seçmeye çalıştım. Çünkü o kadar eğitim, çizim, tasarım, animasyon sadece benim için değil beni değerlendirmekten mahrum kalacak işverenler için de kayıp olacaktı.
Kıssadan Hisse
Böyle seçimlerin doğrusu yanlışı yok. Bu bir tercih meselesi. Fakat dikkatli olmak lazım. Yaş ilerledikçe ayağınız burkulup da birkaç gün yerine aylarca düzelmeyince, yeni bir dil / yazılım / beceri öğrendiğinizde hemen unutmaya başladığınızda, sektör değiştirmenin ne kadar ömür çalan bir şey olduğunu görünce anlıyorsunuz ki paradan değerli bir şey daha var, o da zaman. Zamanınızın kıymetini bilerek kullanın.
Görüşmek üzere.
Bir cevap yazın