Önbilgi: 2003’ten beri yazarını bulmadığım ve eklemede bulunduğum öykü, yukarıda da hazırladığım tipografik görsel. Bu belki de İnternet’in en çok paylaşılan öykülerinden: “Love is Madness” yazar bilinmiyor. Fabl olduğundan şüpheleniyorum; derleyeni de bulamadım. Bulanlar lütfen lütfen bir şekilde bilgilendirsin. İçeriklerin izinsiz ve alıntısız paylaşılmasına karşıyım ancak bazı içeriklerin sahibi de yok ve İnternet’te sahipsiz köpek yavruları gibi geziniyorlar. Sanal dünyaya yeni gelen insanların sevecenlikle başını okşadığı bu yazılar, bir postadan bir postaya, bir forumdan bir foruma, paylaşıla paylaşıla daha da anonimleşiyor.
İnternet’in kaotik yapısı, yazıları daha canlı, ruhlu, ethoslu, değişip çoğalabilir, dil gibi nefes alıp başka ağızlarda yeni biçimler alabilir hale getirdi. Eskiden bu süreç yüzlerce yıl alırdı, şimdi dil daha çabuk evrimleşiyor. Aşağıdaki hikâye de internet efsanelerinden “Aşk ve Çılgınlık“ın bir türevi. Bu hikâyeyi bilmem kaçıncı kez düzenliyorum (evet bu bir çeşit kavır, remiks, düzenleme) ve her seferinde ilkinden farklılaşıyor. Ertuğrul Hoca “İnsan sürtünerek yaşar.” der. Belki bu hikâyeyi asıl doğuran, bu kadar anonim paylaşılmasından ziyade, bu hâlini okuduğunda benden nefret edecektir; ama o kadar iç içeyiz ki sürtünmeden edemedik.
Haydi dostlar, sanal nehre kendinizi bırakın. Determinist aşamalarla, madde madde, evre evre, hormon feromon, rasyonel anlayışlara inat, duygulara farklı bir açıdan yaklaşalım. İlginçtir, hikâye ister istemez düalizm karşıtı bir duygu felsefesine dönüştü. Neyse ki öykü, bu tanım kadar sıkıcı değil.
Not: Bilinen ilk Türkçe versiyon 1.0 okumak için tıklayın. Benim versiyon aşağıda.
İyi seyirler, iyi okumalar…
Duyguların Hikâyesidir… (Aşk ve Çılgınlık v4.2)
Çok uzun zaman önce, ruh bedene üfürülmez, İns arzda yürümez, Cins ona nazlanmaz iken; Büyük Patlama’dan evvel, Kaos‘la beraber, tek anlam iki hece ‘Şefkat’ varmış. Ve tüm duygular ondan pay alarak çoğalmış. Bu duygular, henüz bir duyucuları olmadığından boşlukta amaçsız dolanırlarmış. İşte böyle bir gün Sıkıntı en yakınındakini dürtmüş “Çocukluk, neden saklambaç oynamıyoruz?”, bunu duyan Saflık heyecanlanmış, Heyecan da haberi tüm duygulara yaymış. Çılgınlık atılmış “Ben ebe olmak istiyorum!” kimse onu arayacak kadar çılgın olmadığından kabul etmişler.
Çılgınlık bir ağaca yaslanıp gözlerini yummuş ve saymaya başlamış 1, 2, 3, 4, 5… O saydıkça duygular, etrafa saçılmış. İhanet bir bıçağın ardına, Sevgi bulutların üstüne, Vefa Sevgi’nin koynuna, Yalan bir duvarın arkasına saklanacağını söyleyip bir taşın altına, Dürüstlük saklayacak bir şeyim yok demiş, Cesaret çağlayanın tepesine, Bencillik arzın merkezine… Çocukluk elleriyle yüzünü kapatmış, Cimrilik bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış, Tembellik saklanmaya üşendiğinden bir köşeye kıvrılmış. Merak kardeşi Bahane’yle Kaf Dağı’nın ardına saklanmış. Umut ufkun ardına saklanmak isterken Azap onu Pandora’nın kutusuna kilitlemiş… Bu arada Çılgınlık saymaya devam ediyormuş: 79, 80, 81, 82… fakat Aşk kararsızlığından nereye saklanacağını bilemiyormuş, Cömertlik yerini Aşk’a bırakmış, bu Aşk’ın çok hoşuna gitmiş; ama kabul etmemiş ve Çılgınlık 100’e geldiği anda Aşk kendini kırmızı güllerin içine atmış.
Çılgınlık “Önüm arkam sağım solum sobe! Saklanmayan ebe!” diyerek dönmüş “Tembellik, Dürüstlük ve Cömertlik neden saklanmadınız? SOBE SOBE SOBE!”. “Aç ellerini Çocukluk!” açmış “Ceee ve SOBE!”. “Cimrilik çuvala sığamadın değil mi? SOBE!”
İhanet Vefa tarafından ihbar edilmiş, Sevgi bulutlara dalıp oyunu unutmuş. Yalan’ın yerini Dürüstlük göstermiş. Bencillik’in yerini tahmin etmek kolay; ama çağırmak zormuş, zaten ilgisiz kalınca kendi gelecekmiş. Merak ve kardeşi Bahane ise oyunun sonucunu merak edip dönerler diye aramamışlar. Azap ise vicdan azabına dayanamayıp Umut’u serbest bırakmış, diğer duygular da sobelendikten, Merak kardeşine uyup döndükten, Bencillik “Beni unutmadınız herhalde!” diyerek geldikten sonra; Aşk dışında tüm duygular sobelenmiş. Çılgınlık seslenmiş “Aaaaşk! armut dersem çık elma dersem çıkmaaa! … Armut! … Çık ortaya! … Aşk! Aşk! nerdesin? … Ah mine’l Aşk! … AŞK! Bıktık seni aramaktan çık artık!”
Nazlı Aşk çıkmamış ve Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış, derken İspiyon, Aşk’ın kırmızı güllerin arasında olduğunu söylemiş. Sabırsız Çılgınlık, düşünmeden çatal şeklinde bir sopayla kırmızı gülleri eşelemiş ve gittikçe artan bir hırsla saplamış saplamış saplamış. Ta ki acı dolu bir çığlık duyana kadar. Aşk elleriyle yüzünü kapatarak ortaya çıkmış, gözlerinden kanlar akıyormuş. Çılgınlık “Ne yaptım ben!” diye feryadı basmış “Seni kör ettim! Affet beni!”. Aşk cevap vermiş “Gözlerimi geri veremezsin; ancak bana kılavuzluk edebilirsin.” İşte o günden sonra kopyalayapıştırcılar “Aşk’ın gözü kördür ve Çılgınlık ona kılavuzluk eder.”le yetinmiş. Fakat hikâye bitmemiş.
Bencillik ve Kompleks’ten güç alan Kıskançlık, Aşk ve Çılgınlık birlikteliğini hazmedemeyip yollarını kesmiş “Uzak dur ondan pis çılgın, ona ancak ben yoldaş olabilirim!” Gözlerinden ateş fışkıran Kıskançlık devam etmiş “Aşk, hep böyleydin, gözün hep dışarıdaydı, şimdi o güzel gözlerine olanlarsa müstahak, aramadın, sormadın, cevap yazmadın. Oysa söz vermiştik, hayır ben vermiştim, sen o zaman da sessizdin, şimdi de sessizsin; neden merak eden hep ben, neden sevilen hep sen, şimdi de başka biri, ne kolay? Adın Aşk diye her istediği yapabileceğini mi sanıyorsun, peki ben olmasam ne değerin kalır?” Bunu üzerine Aşk “Seni severdim Kıskançlık; ama Bencillik ve Kompleks’in seni neye dönüştürdüğüne bir bak! Korkuyorum senden!”
Gerçekten de Kıskançlık gözlerinden ateş saçan bir canavara dönüşmüş ve etrafı yakıp yıkmaya başlamış. Tüm duygular birbirlerine sokulmuşlar. Mantık olanlara anlam veremiyormuş. Sevgi dehşet içinde Mantık’a sarılmış. Vefa duruma el koyacakken İhanet ona arkadan saldırmış. Karambolde Nefret, Sevgi’yi bir güzel pataklamış. Çalışkanlık Cesaret’in gazıyla Tembellik’i kulağından sürüklemeye başlamış. Merak Sıkıntı’yı kovalıyor, Haylazlık da önüne gelene çelme takıyormuş. Cömertlik Cimri’liğin üzerine yürürken, Bencillik Cömertliğin ellerini bağlamış. Sevgi hüngür hüngür ağlıyor, Umut onu teselli etmeye çalışıyormuş. Tam bir duygusal karmaşa yaşanıyormuş ki Aşk bağırmış “YETER!” Herkes bir an durmuş; ama Kıskançlık durmayıp, İhanet’in bıçağını Çılgınlık’a saplamış. Mantık “Ne yaptın sen!” demiş ve ‘Dargınlık’ doğmuş… İşte o günden beri Bencillik ve Kompleks, Kıskançlık’ı besler, Dargınlık da çatışmadan sonra doğarmış.
Bu arada Çılgınlık yaralanmış; ama ölmemiş ve Kıskançlık da cezasını henüz çekmemiş. Hemen bir mahkeme kurulmuş ve duygular saflarını tutmuş. Birbirlerinin yüzlerine bakamıyorlarmış. Dargınlık doğduktan sonra nedense tüm duyguları bir durgunluk kaplamış. Mahkeme celselerce sürmüş, herkesin bir derdi varmış, tutarmış içerisinde. Herkes kendine haklı, herkes kendine mağdur. Oy birliğiyle Mantık hâkim olarak seçilmişse de Aşk ifade vermeye başladığında Mantık tepetaklak oluyor, bu fırsatta yerine Çılgınlık geçiyor ve yine tüm dengeler altüst oluyormuş.
Duygular, Mantık’ın yönettiği mahkemede de huzuru bulamamışlar. Sürekli birbirleriyle çatışıyor sürekli birbirlerini incitiyorlarmış, zaman geçmiş ve duygular çatıştıkça daha da bölünmüşler. Sevgi, Vefa, Dürüstlük, Cömertlik, Çalışkanlık, Saflık, Cesaret bir yanda Nefret, İhanet, Yalan, Cimrilik, Tembellik, Sinsilik, Korkaklık, Bencillik başka bir yanda… Umut, Azap, Merak, Sıkıntı, Arzu, Mantık, Çılgınlık ise gözleri görmeyen Aşk gibi ortada kalmış. Derken Aşk’a zaafı olan Mantık bir adım öne çıkıp şöyle demiş “Evet, suçluyu buldum, AŞK!” Tüm duygular bu karara çok şaşırmış; ama aksi bir şey de diyememişler çünkü konuşan Mantık’mış.
Aşk eski sevgilisine seslenmiş “Çılgınlık nerdesin?”, Çılgınlık cevap vermemiş, Aşk’ı artık çılgınca aramıyormuş.
Aşk seslenmiş “Kıskançlık nerdesin?”, Kıskançlık rakip olmadığı için kıskanacak bir şey bulamamış, cevap vermemiş.
Aşk Sevgi’ye seslenmiş “Sevgi nerdesin?” Sevgi’ni boğazı düğüm düğüm olmuş, tam bir şey diyecekken onu Dürüstlük durdurmuş kulağına “Mantık haklı.” demiş. Böylelikle kör ve terk edilmiş Aşk’ın ölüm fermanı imzalanmış.
Cesaret ve Bencillik, zavallı Aşk’ı kolundan tutup idam sehpasına götürmüşler. Gaipten bir ses “Bir yerlerde bir yanlışlık var ama ne?” işte o an ‘Sağduyu’ doğmuş ve “DURUN!” demiş. Bencillik “Çekil yolumuzdan velet!” diye Sağduyu’yu itmiş. Cesaret “Sen yeni doğan bir duyguya kulak vermeden nasıl itersin?” diye çıkışmış. Ortam tekrar gerilmiş, biri bir şey dese tüm duygular oracıkta birbirlerini boğazlayacaklarmış ve o an etrafı korkunç bir karanlık kaplamış; çünkü ‘Zorbalık’ çıkagelmiş. O kadar korkunç o kadar karanlık görünüyormuş ki Cesaret bile bu manzara karşısında donakalmış.
Zorbalık “Sizi uzun zamandır izliyorum, anlamsız tartışmalarınızdan bıktım! Uyum içinde yaşayamıyorsanız var olmanızın da bir anlamı yok. Kurunun yanında yaş da yanar. Yok olun hepiniz!” demiş ve beraberinde getirdiği kasvet dolu karanlığı üzerlerine salmış. Grileşen duygular bitkin düşüp solmaya, silinmeye başlarken yerde yatan Aşk son olarak Umut’a seslenmiş “Hiç umut yok mu?” İşte o an ulu doğurucu, tüm duyguların öncesi, ilki, yüce Şefkat çıkagelmiş ve zaman durmuş. Aşk dışında tüm duygular donmuş hatta kasvetli karanlıklar saçan Zorbalık bile donmuş; çünkü Aşk ve Şefkat zamanın ötesinde bir duyguymuş.
Aşk yalvararak “Ey yüce Şefkat, bize yardım et. En kötü duygusal çatışma bile kasvetli karanlıktan iyidir. Lütfen…” Şefkat, tabiî ki kıyamamış “Peki” demiş “Sizin için zorbalığı affedebilirim; fakat bundan böyle burada yaşayamazsınız, ben olmadığım zaman Zorbalık sizi bulur, kaçmalısınız.” ve bağışlayıcı Şefkat, tüm duyguları hastalıklı kasvetli karanlıktan koparıp yeryüzünde oynaşan homo saphiens saphiens’lerin gönlüne serpmiş. İşte o günden beri “Zorbalık duyguların hastalığı, Şefkat o hastalığın ilacı, gönülde duyguların mekanıdır.”
tüm şefkat dolu ruhlara…
– Son (belki de Başlangıç) –
NİLAY
ÇOOOOOOOOOOOOOOOOOK GÜZEL VE DERS VERİCİ