Kanka, “takıntı” yapmanı istemiyorum dedi, son telefon konuşmasında, “takıntı” yapmanı is-te-mi-yo-rum! Takıntı nedir kanka? Söylesene bana. Takıntı nedir?
Takıntı “git” demek, takıntı “beni sevmeni sevilmeyi kaldıramıyorum”, takıntı “yaşadığın duygusal sürecin duygu yoğunluğunu kabul edemiyorum, kabul edersem kendimi suçlu hissedicem, beni seven birini daha katledicem; o yüzden sana bu durumu aşksız kuru sözcüklerle açıklamak istiyorum” demek. “Beni benle yüzleştirecek, beni ‘ben’le dövüp aşk kapısında süründürecek bir şey istemiyorum. Geçmiş sevmelerim bir kabus. Unutup gittiğim, sevişip gittiğim, s.krip gittiğim her şeyi tekrar karşıma çıkartma, ne gerek var bunlara! Ne gerek var?” demek, az biraz aşk demek…
Takıntı ne demek? Takıntı “duyguların yalan, yanılsama, yemedi yaslanma, yemedi yanında yatma, yemedi daha da kokma, koklama buna kalkışma” demek. “Takıntı” bu devrin adi psikologları tarafından soğuk mantıkla dövülmüş ve alayına övülmüş bir kılıçtır kanka. Sen de sapla, sen de sapla… Saplantı diyerek herkesin tutkusuna, herkesin aşkına bu korkunç kılıcı sapla, öldür, yadsıyarak yaşamını sürdür de nereye kadar? Bitanem, bilinçaltı canavarıyla yüzleşmeden nereye kadar?
Evet, takıntı hatta saplantı, kazma gibi saplandı. Dünya diliyle atılan bir iftira anıtı. Çağımızın sözde hastalığı, duygusuz zorbaların ürettiği, indirgemecilerin kılıcı takıntı ve ağabeyi saplantı. Boş versene! Benimki salt bulantı… Üç harf için bu ne kasıntı! Froyd’un yandan çarklısı söyle, iyi mi böyle? Topla tüm psikologları, tüm filozofları, tüm şairleri, getir. Tek tek de değil, topluca getir. En beklemediğim anda, birdenbire, önden arkadan her yerden çevremi sarın. Yaftalar yapıştırın, dünyayı kendinize alıştırın: Her şeye “takıntı” diyin, “saplantı” diyin, indirgeyin duyguları deney şişelerinde biriktirin ve ilacımı verip gidin.
Sence de öyle mi kanka? Neyse boş ver artık geç oldu yat sen…
Bir cevap yazın