1. Vecihi’nin Notları
15 senedir, trafik kurallarının olmadığı, kırmızıyı sadece kadın üzerinde görünce durulan bu yerde; babadan oğula geçen ataerkil atölyelerin, teknolojinin, ağır ve hafif sanayinin üretildiği, Ortadoğu’nun en büyük sanayi kentinde, Ankara Ostim’de çalışıyorum.
Baştan söyleyeyim, meslek lisesinden sonra okumadım, daha doğrusu bitiremedim. Mühendislik fakültesinde dersler o kadar teorikti ki atölyede yapabildiğim şeyleri neden bu kadar karmaşıklaştırdıklarına anlam veremiyordum. Bilgi zaten internette var, bize uygulamayı göstersene! Her neyse bir iki dersten kalınca okuldan iyice soğudum. Sonra atölyemiz Hurdacı Davut Usta’nın yanına taşındı. Taşınma telaşı, iş güç, uçak parçası ihalesi ve gizli bir savunma projesinde mühendis ağabeyimin hâlâ soruşturulan şüpheli intiharı derken bende kayış koptu. Neyse o konuya hiç girmeyelim.
Demirci Davut Dayı, kafamı dağıtmamda büyük role sahiptir, hani o bilgisayar oyunlarındaki kılıç kalkan yapan “blacksmit” var ya, ta kendisi. Hayatımda gördüğüm en gamsız, en dayanıklı ve en patates elli insanı. Kaynak yaparken gözünü kısması, tırmanacaksa tutunacak çıkıntı bulması yeter. Ne koruyucu gözlük ne emniyet kemeri ne de baret… Onun çalışmasını izlerken defalarca kendimi yaralamışımdır. Bir gün dedi ki “Vecihi, gel bak arka depoda sana ne gösterecem.” Hurdalığın arkasına yürüdük. Ustaya güvenmesem kesin bana bir şey yapacak diye düşünürdüm. Ambarın paslı zincirlerini söküp kapıyı araladığında gözlerime inanamadım. İçerde kir pas içinde bir uçak hurdası yatıyordu. Ustanın özel koleksiyonundan. Demire dönüştürmeye kıyamadığı bir uçak hayaleti. İşte, hayat gayeme dönüşen, kurtuluş biletim, 1950 yapımı THK-13B ile böyle tanıştım.
Akşam araştırdım, önceki model THK-13, namı diğer “Uçan Kanat”, Yük. Müh. Yavuz Kansu tarafından 1945’te Etimesgut Uçak Fabrikasında planör olarak üretilmiş. Sonrası malum, fabrika gelecek vadetmediği için kapanmış. Sonra o projeyi gavurlar hayalet uçak olarak devam ettirmişler falan. THK-13B ise resmi kayıtlarda bulamadığım bir model. Tek farkı, çelik iskeleti ve motor bağlantı yerleri. Davut Usta hurdalığı devraldığında uçağı sökülmüş vaziyette burada bulmuş. Nasıl gelmiş o da bilmiyor. Kayıt dışı bir uçağımız var yani. Zaten uçağın buraya geliş macerasından çok yapısı ilgimi çekti. O kadar planlı bir işçiliği var ki bir iki modifikasyonla çalışır duruma bile gelebilir.
Ustaya “Ne dersin usta, uçurur muyuz bu mereti?” dediğimde. “Sendeki gençlik bende olsa uzaya bile gönderirdim amk.” demişti. Ustanın ağzı bozuktur ama babacan adamdır.
Dört yıl boyunca geceleri ambarda THK-13B üzerinde çalıştım. Son bir yıldır da gardaşım Bilgisayar Osman pilot kabinini kurmamda yardımcı oldu. Taşeronluğunu yaptığımız firmalardan arakladığım parçaların da payı büyük. Savunma Bakanlığı, istese de istemese de projemin en büyük finansörüydü. Bu yaptıklarımı patron duysa beni öldürür, bakanlığın yapacaklarını hayal bile edemiyorum, ama THK-13BR‘min (R’si benden, açıklaması çizimlerde var.) son halini bir görseler, bana hak vereceklerine eminim. Yok her başarı gibi cezasız kalmayacağına eminim. Hezarfen’in kellesi, Hürkuş’un çilesi, benim de emeğim, istemem eksik olsun!
Aslında tüm bunlar rahmetli babamın hatası. Efsane havacı Vecihi Hürkuş‘a olan hayranlığı yüzünden adımı Vecihi koymuş. Kabul etmeliyim isimler karakteri şekillendirmede etkili olabiliyor. Hürkuş da talihine aldırış etmeden uçmaktan ve uçak yapmaktan asla vazgeçmemiş. Şimdi elimizde teknoloji var, Ostim var, internet var. Bu avantajlarla daha iyisi neden yapılamasın. En azından şu sanayi ustalığı dışında farklı bir şey denemiş olacağım. Bu bile yeterli bence.
(Aşağıda Vecihi Hürkuş’un hayatını anlatan internette bulduğum kısacık bir animasyon.)
Not: Eğer yakalanırsam veya bir şekilde işler sarpa sararsa sorumluluk tamamen bana aittir. Davut Usta’nın ve Osman’ın konuyla hiçbir alakası yoktur. Gerekli belgeler ve kanıtlar notlarımın bulunduğu dosyadadır.
Vecihi Aydede
2. Vecihi’nin Taslakları
(Resmi büyütmek için üzerine tıklayın.)
3. Osman’ın Notu
Vecihi’nin notlarını okuyana kadar, o uçak parçalarını, o roketleri nasıl topladığını hiç bilmiyordum. Ben ona sadece bilgisayarlı güdüm sistemi konusunda yardımcı oldum. Zaten Vecihi’de birazcık akıl olsaydı üst düzey bir firmada çok yüksek maaşla çalışabilirdi. Evet, akıllı değildi ama enteresandı, teori ile doğmuş gibi davranırdı, teknik kitaptan bir iki bölüm okur, “Tamam!” derdi. La neye tamam? Kendi kendine konuşurdu manyak.
Uçağın inşa aşamasını size anlatmayacağım, Vecihi’nin çizimleri zaten fazlasıyla açık. Ben size uçuş gününü anlatacağım.
Baktığında plan gayet mantıklıydı; dikkat çekmemek için uçuşu Cumartesi gecesi gerçekleştirecektik. Davut Dayı her zamanki gibi hurdalığı kapatalım diye bize bırakıp eve gidecekti. Biz de Felix Baumgartner dallamasının 39044 m’lik rekorunu kıracaktık. Sonra da bu dev karbon fiber kelebek (Vecihi’nin uçağı, ambarda uçuşan serseri güvelere benziyordu.) süzüle süzüle Eryaman’daki bir düzlüğe inecekti. Roketlere anlam veremedim, madem süzülerek ineceksin ne gerek var? Havasız ortamda jet motoru çalışmazmış, beyimiz roketleri stratosferde denemeyi düşünüyormuş.
“Oğlum bak izinsiz iş yapmayalım.” dediğimde “Hele bir Felix’i geçelim, internete videoyu yükleyelim, o zaman daha kolay alırız izni.” diye söz verdi bana. Manyak işte, ama haklı görünmeyi çok iyi beceriyordu. Seneler evvel aldığı özel pilotluk lisansına güveniyordu sanırım.
Saat 02:00 sularında uçağı stratosfere kadar taşıyacak hidrojen balonunu şişirmeye başladık. Daha önce yakın uzay balonuyla bir video kamera yollamıştık, görüntüleri internette paylaşınca büyük ilgi görmüştü, tecrübeliydik. Bu da insanlısı olacaktı. Uçakta kamera vardı. Videoyu paylaştığımız anda internet sarsılacaktı. Balonu saldık. Dev güve yavaş yavaş yükselmeye başladı. Felix sınırına yaklaştıkça heyecanım da artıyordu. Uydu telefonundan Vecihi’nin sesi gayet iyi geliyordu, teker teker metreleri sayıyorduk.
An geldi Vecihi, Felix sınırını aştı! Gözlerim doldu, sesim titredi, “Ulan Türko! Başardın lan!” dedim. Vecihi serinkanlı bir sesle “Henüz değil roketleri denemedik”. “Oğlum, onu da sonra deneriz acelemiz yok.” “Aslında var, peşimdeler.” Tam bu anda bir gürültü ve parazit duydum. “Vecihi iyi misin?” “Hidrojen bal.n. patladı, düş.yor.m…” O an “İşte şimdi s.çtık” dedim. İki dakika sonra tekrar bağlantı kurduk. “Osman” dedi, “her şey için sağ ol”. “Oğlum ne diyorsun, ne durumdasın?” “Abi ben dönmüyorum. Yakıtım, oksijenim ve yiyeceğim var, yörüngeyi Ay’a gidecek şekilde planladım.” “Oğlum manyak mısın ne Ay’ı ne yörüngesi saçmalama, 4 günlük yolculuk o dediğin!” Telefon kapandı, sessizlik…
Bu yalnız gezegende kalakalmıştım. Gitmişti. Daha sonra notlarından anladım ki adam zaten başından beri Ay’a gitmeyi kafaya koymuş ve ben de çocukluk arkadaşımın bu görkemli intiharına yardım ve yataklık etmişim.
Tüm gece TV kanallarında internette uçak kazası haberi aradım. Yoktu. Ertesi gün Davut Usta’ya olanları anlatıp buruk bir şekilde çayımızı içerken Savunma Bakanlığından iki memur geldi, Vecihi’yi sordular. Yalan değil “Psikolojik sorunları vardı kayıp” dedik. Patronu hiç sormayın, çok sinirliydi, fakat iflas etmedi. Bir şekilde maddi kayıp askeri ARGE ödeneğinden düşüldü, dava kapandı, çünkü ortada delil yoktu. Asıl delil o an Ay’a yolculuk ediyordu ve kalan tüm not ve taslaklar bendeydi. İçim içimi kemiriyordu. Vecihi dünya rekoru kırmıştı, hatta bunu kendi imkanlarıyla o inatçı o kalın Ankaralı kafasıyla kırmıştı; ama kimsenin olaydan haberi yoktu. Günler sonra ambarı tekrar ziyaret ettiğimde içime bir şey oturdu, boğazım düğümlendi. Daha fazla saklayamazdım, zaten kimse inanmayacaktı. Notları toparlayıp bir bilimkurgu dergisine göndermeye karar verdim.
Değerli Editörler,
Hikâyeme inanmanızı beklemiyorum, sadece çocukluk arkadaşımın, ilk uzay şehidimizin, belki de Ay’a giden ilk insanımızın anısını yaşatmak istiyorum. Bu notları uygun şekilde yayımlarsanız çok sevinirim.
Uçan Gardaşım Vecihi,
Kusura bakma. Çocukken Şener Şen’in Vecihi karakteri yüzünden seninle çok dalga geçtik, bu işte bizim de suçumuz var. Lakin bu sıkıcı gezegende gün geçtikçe sana daha çok hak veriyorum. Yolculuğun nasıl geçiyor ya da geçti bilmiyorum, belki orada babanı ve ağabeyini göreceksin, selam söyle, ne olursa olsun seninle gurur duyuyorum.
Gardaşın Osman
Devamı: 1. Gün
– o –
(Bu öykü, her ay kolektif hazırlanan Gölge e-Derginin 82. sayısının 62. sayfasında yayımlandı. (PDF, issuu) Aynı zamanda bu hikâye yayınlanmış ilk çizimli bilimkurgu öyküm için Ankara’ya, Ostim’e, “savunma” sanayisine, Aydede’ye ve son dakika redaksiyonuyla destek olan Gaye Dinçel’e teşekkürlerimi sunarım.)
Ek 2016.10.12: Daha sonra okulda bunun çizgi roman versiyonunu yapma şansım oldu.
Bir cevap yazın