Ece Temelkuran, Kayda Geçsin adlı kitabının arka kapağında, şöyle diyor “Umut, pek güven duyduğum bir sözcük değil, ben inadı tercih ederim. Umudum yok olsa bile inadım var. İnsanın, yine de, her şeye rağmen iyi olabileceğine, bu ülkenin içinde, dövüldükçe içinin çok derinine kaçmış bir iyilik tohumu olduğuna dair bir inatçı imanım var. Benim de, benim gibilerin de bu ülkeye dahil olduğunu söylemek, sonra yeniden söylemek için sağlam tutmaya çalıştığım bir inadım…”
İş arayıp aynı zamanda felsefe okuduğum günlerde çeşitli mülakatlara girmiştim. Saçma sorular, güya kişiyi o sorularla çözeceklerini sanırlar: “En beğendiğiniz özelliğiniz?” “İnat!” “En beğenmediğiniz özelliğiniz?” “İnat!” İnsan kaynaklarının gönlünü kazanmıştım bu cevapla.
Ailemle kaldığım zamanlarda annem bilmem kaçıncı kez “oğlum hava soğuk, neden çorap giymeden ekmek almaya gidiyorsun?” demişti. Ben de “inat” demiştim. Neden? Belki bunu söylemeyi bıraktığın zaman giyerim, belki hâlâ bana bir şey yaptırmasını hazmedemiyorum, hem ev sıcak, o kısacık yürüyüşte üşümem bile. Ya üşürsen? Belki de üşengeçlik; ama çoktan aşağıya inmiştim.
Çok sevdiğim bir türkü var inat üzerine. Bir sürü de yorumlayan var cazdan arabeske. Hangi yorumu paylaşayım bilemedim.
Ben melamet hırkasını kendim giydim eğnime,
ar-ü namus şişesini taşa çaldım kime ne.Sofular haram demişler aşkımın şarabına,
ben doldurur ben içerim günah benim kime ne.Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi,
gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni.Gah giderim medreseye ders okurum hak için,
gah giderim meygedeye dem çekerim aşk için.Nesimi’ye sorsalar kim, yarin ile hoş musun,
hoş olayım olmayayım, o yar benim kime ne!…
İnat bir dinse, ben ona mensubum. İnat varsa tanrının varlığı da yokluğu da önemsiz. Yaptığım iyi şeyler sevabına değil, inadına. Ateistle agnostik gibi konuşurum, dinciyle sufi gibi, mühendisle sosyal bilimci gibi, sosyal bilimci ile mühendis gibi… Ama insan en azından biriyle olduğu gibi konuşmak istiyor.
İnada da inatçıya da dünyanın sıradanlığına karşı yapılan her türlü huysuzluğa derin bir sevgi besliyorum. Nur içinde yatsın, matrak ve şen şakrak halamın sözleriyle bitiriyorum. Ailecek onun hem çok iyi fal baktığına, hem de parapsikolojik güçleri olduğuna inanırdık. Ve inatçı birinin anlatırken demişti ki “İnadım inat g*tüm iki kanat!” Konuyu unuttum, bu lafa tutundum. İnada olan sempatim belki biraz oradan.
İnat derken kuru inat değil, otoriteye karşı, zayıfın güçlüye karşı takındığı inattan bahsediyorum; aksi takdirde zorbalıktan başka bir şey değildir, güçlünün inadı.
Kıyıdaki tüm inadî heterodoks dervişlere gelsin, Müzeyyen Senar söylüyor Haydar Haydar…
Bir cevap yazın