Geçenki Mekan Anlatmaca ödevinden sonra bu seferki yazı atölyesi çalışmamız rastgele seçilen altı sözcükten bir hikaye uydurmaktı. Ben de uydurdum. Bence uydu, güzel keyifli bir çalışma oldu. Evde deneyebilirsiniz. Sözcükler: Bardak, bulut, deli, koltuk, zaman, kelebek, salkım
Kadim Koltuk
Günlerden cumartesi. Televizyon koltuğunda oturmuş, sevgilimin hediye ettiği yeşil desenli bardaktan yeşil çayımı içiyorum. Erkenciyim, henüz uyanan yok. Ses olmasın diye televizyonu da açmıyorum. Sessizlik güzel.
Babam bu deri koltuğu çok sever. Evin keyif köşesi: Gazeteler için bir sehpa, bir çay altlığı, ilaçlar, kumandalar… Bir uzay gemisinin pilot koltuğu kadar rahat, birinci sınıf yolcu koltuğu kadar konforlu.
Babam emekli olduktan sonra bu lanet koltuktan kalkmaz oldu. Kaç kere yalvardım: Baba gel lunapark, baba kar yağıyor kızak, baba hava ısındı piknik… Hep işi vardı, hep bir bahanesi. Keşke eskiden olduğu gibi o parka gitsek, piknik yapsak.
Bunları düşününce bu kör olası adi koltuğa duyduğum öfke birden bire arttı. Babamın olmasını en istemediğim yerde utanmadan ben oturuyordum. Olmak istediğim yer burası değildi. İçimi kaplayan kasvetten kurtulmak için kendimi sokağa vurdum.
Evden nasıl çıktım hatırlamıyorum. Kuşların cıvıldadığı, kelebeklerin uçuştuğu, o fevkalade bulut manzaralı bahçeye doğru yürüyordum. Kahvaltıya beni beklerler mi, umurumda değildi. Sırtımda anılarla dolu bir yük, belimde bir ağrı, bacaklarım otura otura uyuşmuş olmalı, neyse ki acelem yoktu.
Yaklaşık on dakikalık bir tırmanıştan sonra çocukluğumun, gençliğimin, anılarımın geçtiği güzel bahçeye vardım. Ağaçlar biraz büyümüş gibiydi. Ufuk aynı enginlikte şehrin sınırlarına uzanıyordu. Şehrin üzerindeki kirli hava biraz daha yoğundu. Kuşlar hâlâ cıvıldıyor, az ötede iki kız çocuğu kelebekler gibi koşuşturuyordu. Çocuklar geldiğimi görünce bana doğru neşeyle koşmaya başladılar. Şaşırdım, sanki bunları daha önce yaşamıştım.
Çocuklar “Dede dede!” diyerek bacağıma sarıldılar. Kimin bu çocuklar, bana neden “dede” dediler, diye düşünürken sevdiğim kadına benzeyen, yaşlıca bir hanım, tanıdık bir tebessümle bana yaklaştı. “Çocuklar sizin galiba” diyecekken gülümseyen gözlerine takıldım. Onu tanıyorum galiba. Yoksa!
− Salkım?
Salkım Hanım, zamanlardan taşan bakışları ve zihnimi altüst eden o gür sesiyle “Seni deli şey! Akşam yine ilaçlarını unutmuşsun. Her cumartesi bu parka geldiğini bilmesek seni kaybedebilirdik.” diyerek yanağıma sitemli ve samimi bir öpücük bıraktı.
Evet, bu öpücüğü tanıyordum.
Bir cevap yazın