Önbilgi: Web site tasarımı yaptığım zamanlarda manifestosu olan iki site yapmıştım (Okula Hayır ve Feminist Mutfak). İkisi de kendi alanlarında ses getirip hakkında röportaj yaptıracak kadar ilerlemişti. Her ne kadar ikisinin de sonu Tumblr’a taşınmak olsa da bana kattıkları paha biçilemez şeylerdi. Bu ikinci röportajıma vesile olan Feminist Mutfak sitesinin bana en olumlu getirisi Aksu Bora’yı ve Selda Tuncer’i tanımaktı. Bu röportaj site için bir dönüm noktasıydı. Türkiye’nin önde gelen feminist dergisinde konu olmak, basılı bir kağıtta sitenin adını görmek, biraz daha geniş kitleye ulaşmak önemli bir adımdı. Tabi o zamanlar adres elifinmutfagi.net’ti, Amargi de hâlâ kağıt olarak yayınlanıyordu ve daha sonra sitenin Feminist Sözlüğe doğru evrileceğinden de habersizdik. Sitenin dönüşüm tarihi ise başka bir yazının konusu. Röportaj metni ise aşağıda:
Dişi Sineğin Bile Uçmadığı Bu Mutfak Feminist Bir Harekettir
“Bu site eğlenmek için doğmuş, “kadın cahilliğine ve erkek öküzlüğüne” tepki olarak evrimleşmiş yerel cinsiyetçiliğe kafa tutacak hale gelmiştir. Basit bir yemek tarifi sitesinin, feminist anarşist bir harekete nasıl dönüştüğünü merak ediyorsanız aşağıdaki yazıyı okuyabilirsiniz.” diye başlayan bir siteye ilgisiz kalamazdık! Acemi aşçı Serdar’ı bulduk, konuştuk. Olmayacak siteye admin diyor, desin. Ya tutarsa?
– “Elif’in Mutfağından Denenmiş, Gerçekçi, Anarşist Tarifler” sitesine bayıldık! Peki siz hiç korkmadınız mı orada yuvalanmış kadınları çıkarmaya kalkmaktan erkek başınıza?
Haklısınız kimse böyle bir işe durup dururken girişmez. Bir rahatsızlık, bir uyumsuzluk hissetmek gerekiyor ki şahsen bunu hissettim. Çevremdeki tüm kadınlar bir şeylerden şikayetçi; hatta sınırı genişletirsek herkes şikayetçi, fakat kişi şikayetini karşıdakini ötekileştirerek mi yapıyor, yoksa bir şeyleri değiştirmek için mi yapıyor ona bakmak lazım. Genelde kimse “bu konuda bir rahatsızlığımız var, haydi şu düzeni bir gözden geçirelim” demez. İşte fark burada başladı sanırım. İnternet’in en büyük avantajı, istediğiniz kişiye savaş açabilmek. Ben de mutfağı kale edinmiş ve oradan erkek dünyasına söylenen kadınlara seslendim. Dedim “buyurun, siz dışarı, ben içeri; bakalım yer değiştirince neler olacak?” Korkmadım, aksine çok da eğlenceli olacağını düşündüm ve öyle de oldu
– Bir mutfağı “feminist hareket” olarak adlandırmak fazla iddialı değil mi?
“Feminist hareket”i ulaşılmaz bir konuma koyarsak iddialı bir söylem gibi görünebilir; ancak sosyal bilimcilerin en büyük hatası yerelden kopmaları bence. Yani bir feminist hareket, mutfaktaki anneme, sevgilime bir şeyler veremiyorsa bence hiç bir değeri yok. Cinsiyetçiliğe karşı yapılan her türlü hareket bence feminist bir harekettir, en basiti annemin “kalk da sofrayı topla” demesi ya da ne bileyim, erkek kardeşime “salatayı hazırla” demesi, bir babanın veli toplantısına gitmesi de, yani zihindeki o cinsiyetçi alışkanlıklara karşı her eylem feminist bir harekettir bence.
– 2010’daki halinize baktık, çok aptal! Peki n’oldu da siz bu hale geldiniz?
Haklısınız, o versiyonu aslında bir web tasarım kursunun bitirme ödeviydi, aceleyle yapmıştım. Ve acele olması bilinçaltımda depolanmış “kadın, bebek, yemek, süs, ıvrı zıvır…” dolu tüm düşüncenin de fotoğrafı gibi olmuş. İnanır mısınız o gün tasarım sınıfındaki herkes sınıftaki kızlar da dahil, siteyi beğendi. Teknik olarak değerlendirdiler tabii; ama o tasarım aslında günümüzdeki ataerkil düşüncenin de ibretlik bir görünümü olduğu için önemli.
Peki n’oldu? Aslına ben bir şey yapmadım, kişisel blogumda efendi efendi yazılarımı yazıyordum; fakat sitenin o “aptal” haline bile ziyaretçilerin düştüğünü tespit edince biraz depresyona girdim. Emek harcadığım sitelere kimseler uğramazken o yemek sitesinin 2010’daki “demo”suna bile daha çok ziyaretçi geliyordu. “Demek Google’da bu daha çok araştırılıyor, demek halk bu konulara daha çok eğilime sahip. Peki öyle olsun, siz misiniz o dandik siteye bakan” dedim ve siteyi öyle bir hale getirdim ki “feminist mutfaktan anarşist tarifler” fikri doğdu. Daha da indirgemek gerekirse, her şey “inat”la başladı diyebiliriz: Sisteme karşı söylenip akşamları İnternet’te tarif arayan hanımlara, TV karşısında maç ve haber seyreden adamlara, kadın olduğu için feminist olduğunu zanneden kızlara, yani homurdanan herkese inat.
– Hadi feministi anladık diyelim; anarşist tarif de ne?
Sıradan bir yemek tarifi sitesine ya da basit bir yemek kitabına baktığınızda ne görürsünüz? Ben insan eli değmeden üretilmiş, pahalı mutfakların mutfak robotlarıyla çırpılmış, yapay ışıkta aşırı çözünürlüklü dijital makinelerle çekilen fotoğraflarla dolu, gerçeküstü idealist kapitalist ‘McDonnalds’laşmış yemek tarifleri görüyorum. Fakat yaşadığımız reel dünyada o ideal koşullar yok. Sürekli aksilikler olur, malzeme eksiktir, elektrik kesilir, tencere teflon değildir, kapak yuvarlanır tozlar yapışır, dalgınsındır, ocağın altını zamanında kısamazsın, ya dibi tutar ya sulu olur, bunlar olur. Ama sanki bu şartlar hiç olmuyormuş gibi davranma huyu da nereden geliyor? Bu soğuk ve samimiyetsiz yaklaşım da alışkanlık olmuş. Becerikli olmak zorunda değiliz. Açlık evrensel bir duygu. Ve bu perspektiften bakınca tariflerimiz pek bi anarşist kalıyor. Çünkü hâlâ o ideal makarnaya bir türlü ulaşamadık. Ulaşamadık belki ama sitede denenmiş, yenmiş ve ölünmemiş gerçekçi anarşist yemek tarifleri sunuyoruz daha ne olsun.
– Bir iki örnek?
Mesela bir “sucuklu kaşarlı tost” tarifim vardır parmaklarınızı yersiniz. Yazıda sucuk erkeği, kaşar da kadını temsil ediyor; fakat yazı aslında hayatın bu kadar basit olmadığını tosta bir çok malzemenin katılabileceğini, hatta hayatın bol çeşnili bir kahvaltı olduğunu anlatmaya çalışıyor. “Ergen Ayıldı” tarifi ise belli bir yaşa gelmiş ve hâlâ anne yemeği yiyip, babasının yanında çalışan ergenlere çatıyor. Feminist figürlerden de bahsediyoruz mesela o tarifte BoneyM grubunun bir zamanlar hit olmuş bir parçası var “Ma Baker” gangster bir anneyi anlatan şarkıyı yorumladık. Tek bir konuya değinmiyoruz; her tarif çok alakasız bir yöne doğru gidiyor. Bazen de yapmak zor geliyor, dışarıdan hazır mantı alıyoruz ama onun bile kıvamını tutturmak beceri istiyor, sanırım malzeme de önemli. Lezzet garantimiz yok ama tarifler keyifli oluyor.
– Elif ne diyor bütün bunlara?
Elif halinden memnun, zaten pek ön plana çıkarmak istemiyor. Sonuçta kadınların terk ettiği bir mutfak metaforu söz konusu. Sitede de anlattığım gibi Elif, benim DTCF felsefe bölümünden sınıf arkadaşım. Benim okul bitmedi ama o okulu bitirdi, tesadüf?! Kadın Çalışmalarında yüksek lisansa başladı (ateistler bunu da açıklasın), onun sayesinde akademik anlamdaki feminist teoriyle de bağlantım kopmamış oldu. Ev arkadaşım Tolga da aynı bölümde yüksek lisansa başlayınca haliyle bu konuları tartışacak ortam sıkıntım olmuyor. Bu konudaki fikirlerimi geliştirmede ve sitedeki tanıtım yazısını oluşturmamda büyük katkısı oldu Elif’in. Umarım ilerde başarılı akademisyenler olurlar.
– Gelen tepkiler/yorumlar nasıl oldu?
Kadınların tepkisi genelde olumlu oluyor. Yemek tarifi ararken bize takıldıklarını söylüyorlar. Tabii her kesimden kişiye bir meydan okuma yemek konusu, ters bir yoruma denk geldiğimiz de oluyor. Bildiğiniz gibi muhafazakâr kesimler için korkutucu bir kavram “feminizm”. Bunu da mizahla aşmaktan başka bir yöntem bulmadım. Muhafazakâr kesimin en büyük sıkıntısı fazla ciddi olmaları. Gördükleri her şeye kutsallık atfederek dokunulmaz hale getiriyorlar. Sonra biri çıkıp da eleştiride bulununca vay sen misin bunu söyleyen. Sosyal bilimciler bence birbirleriyle didişeceklerine ellerini taşın altına sokup halkla didişseler çok daha iyi olur. Bu düşünceden yola çıkarak paylaştığımız yazıların aydın kesimler tarafından da beğenildiğini görüyoruz. Tabii bu moral veriyor. Mesela edebiyat atölyesinden hocam Müge İplikçi siteyi biliyormuş ve bir sohbet esnasında siteyi benim yaptığımı öğrenince bir an afalladı ama sevmiş siteyi. Bu gibi geri bildirimlerle düşüncemizi iletebildiğimizi düşünüyorum fakat daha yapılacak çok şey var.
Kaynak:
PDF versiyonu: Academia.edu
İlk yayımlandığı yer: Amargi Dergi – Kış 2013 – Sayı: 28 – Sayfa: 50-51
Web: Feminist Mutfak
Bir cevap yazın